kocayazı köyü
  Kocayazi Forum
 
=> Daha kayıt olmadın mı?


Kayıt icin => Daha kayıt olmadın mı? yazısına tıkla..istenen nick: yani isim yazıyorsun.. şifre ve email.adresini yazıp kayıt yap.a tıkla ... Foruma gelip.. Kullanıcı adı ..yazan yere kayıt olurken yazdıgınız (nick) yani isminizi yazıyorsunuz ve nokta nokta bolumune sifrenizi yazıp.. giris.e tıkla foruma yazı yazabilirsiniz .. Tesekkurler.. kocayazıköyü.com

Kocayazi Forum - ESMAÜL HUSNA(ALLAH'IN İSİMLERİ)

Burdasın:
Kocayazi Forum => DİNİ BİLGİLER => ESMAÜL HUSNA(ALLAH'IN İSİMLERİ)
<- Geri  1 ...  11  12  13 14  15  16  17 ... 25Devam -> 

Fadıl DURHAN
(şimdiye kadar 400 posta)
24.02.2009 22:26 (UTC)[alıntı yap]

MUAHHİR / MUKADDİM

İstediğini geri koyan, arkaya bırakan istediğini ileri geçiren, öne alan

Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, onun üstünde (yeryüzünde) canlılardan hiçbir şey bırakmazdı; ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler. (Nahl Suresi, 61)

Allah dilediğini erteleyen, geride bırakan, dilediğini de öne alan, ileri geçirendir. Herşeyin tek Yaratıcısı olduğu için kainat üzerindeki her türlü canlı ve cansız varlık üzerinde dilediğini yapabilme gücüne sahiptir. Dünya üzerinde gerçekleşen her olayın zamanı, Allah Katında önceden tespit edilmiştir. Herşeyin varlığının ve yazgısının gerçek sahibi olan Allah, bu varlıkların yaşamları süresince görüp geçirecekleri tüm olayları süresiyle belirlemiştir. Günü, saati hatta saniyesi geldiğinde gerçekleşecek olan mutlaka gerçekleşir. Ve bu gerçekleşen olay ancak Allah'ın dilemesiyle olur; O'nun dışında hiç kimse herhangi bir olayı öne alamaz veya erteleyemez. Nitekim bu gerçeğe Kuran'da şöyle dikkat çekilmiştir:

Her ümmet için bir ecel vardır. Onların ecelleri gelince, ne bir saat ertelenebilirler ne de öne alınabilirler (tam zamanında çökerler.) (Araf Suresi, 34)

Tayin edilen bu vakitleri Allah'tan başka kimse bilmez. Allah'ın takdir ettiği an gelmeden önce bir yaprak dahi düşmez. Var olan herşey doğumundan ölümüne bu ilahi zamanlamaya tabidir. Hiç kimse Allah'ın kendisi için tayin ettiği vaktin dışına çıkamaz, hiçbir olayı ertelemeye ya da öne almaya güç yetiremez. Ancak ve ancak Allah takdir ederse, dilediğini erteler, dilediğini de öne alır. Allah ayetlerinde bunu şöyle bildirmektedir:

(Ey Muhammed,) Allah'ı sakın zulmedenlerin yapmakta olduklarından habersiz sanma, onları yalnızca gözlerin dehşetle belireceği bir güne ertelemektedir. (İbrahim Suresi, 42)

Hiçbir ümmet, kendi ecelini ne öne alabilir, ne de onlar ertelenebilirler. (Hicr Suresi, 5)

Bu durumda Allah'a iman eden bir kula düşen ise, Allah'ın neyi ileri aldığını neyi ertelediğini araştırmadan O'na yakınlaşmaya çalışmak, Allah'ın kendisine verdiklerinden kesin olarak razı olmaktır. Çünkü ayetlerde de bildirildiği gibi insan 'acelecidir'. (İsra Suresi, 11) Kimi zaman bir olayın hemen gerçekleşmesini ister, kimi zaman da bir olayın hemen bitmesini ister. Ama insan için en hayırlı olanı bilen, tesbit eden Allah'tır. İnsanın hayırlı gördüğü bir şey kendisi için bir şer olabilir. Dolayısıyla mümin için önemli olan Allah'ın takdir ettiği olaylardan tamamen razı olmasıdır.



Fadıl DURHAN
(şimdiye kadar 400 posta)
24.02.2009 22:26 (UTC)[alıntı yap]

MUAZZİB

Azaplandıran

Artık o gün hiç kimse (Allah'ın) vereceği azab gibi azablandıramaz. Onun vuracağı bağı hiç kimse vuramaz. (Fecr Suresi, 25-26)

Etraflarındaki tüm delillere rağmen Allah'a iman etmeyen, O'nun büyüklüğünü, kudretini tanımamakta direnen insanlar kuşkusuz büyük bir azabı da hak etmişlerdir. Çünkü Allah insanı yaratmış, yeryüzüne yerleştirmiş ve orada ihtiyacı olan herşeyi kendisine vermiştir. Ancak Allah'ın verdiği tüm bu nimetlere rağmen bazı insanlar inkarda ısrar etmektedirler. Hatta bir kısmı büyük bir azgınlıkla Allah'a iman eden müminlere düşmanlık beslemekte, Allah'ın dinini engelleyebilmek için çalışmalar yürütmektedirler. Elbette Allah bu insanlara hak ettikleri karşılığı dünyada da, ahirette de verecektir.

Allah dünya üzerindeki hükmünü elçileri aracılığıyla yürütür. Dolayısıyla inkar edenlere tattıracağı dünya azabının bir kısmı da elçilerinin vesilesiyle olmuştur. Allah, elçilerinin elleriyle inkarcıların önde gelenlerini azaplandırdığını ayetlerinde şöyle bildirir:

Andolsun, eğer münafıklar, kalplerinde hastalık bulunanlar ve şehirde kışkırtıcılık yapan (yalan haber yayan)lar (bu tutumlarına) bir son vermeyecek olurlarsa, gerçekten seni onlara saldırtırız, sonra orada seninle pek az (bir süre) komşu kalabilirler. (Ahzab Suresi, 60)

(Bu,) Daha önceden gelip-geçenler hakkında (uygulanan) Allah'ın sünnetidir. Allah'ın sünnetinde kesin olarak bir değişiklik bulamazsın. (Ahzab Suresi, 62)

İnkarcıların ahirette tanışacakları azap ise sonsuza dek son bulmayacak korkunç bir azaptır. Allah orada insanı hem fiziksel, hem de psikolojik yönden azaplandıracak çok çeşitli yöntemler var etmiştir. Çünkü Allah yarattığı kullarının zaaflarını en iyi bilendir ve bu zaaflar doğrultusunda en çok acıyı da yine Allah verecektir. Muazzib olan Allah ahirette inkarcılara vereceği azabı Kuran'da pek çok ayetle bildirmiştir.Ayetlerde şöyle buyrulur:

Ve şüphesiz, ahirete inanmayanlar için de acı bir azab hazırlamışızdır. (İsra Suresi, 10)

Fasık olanlar içinse, artık onların da barınma yeri ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde, geri çevrilirler ve onlara: "Kendisini yalanladığınız ateş azabını tadın" denir. Andolsun, Biz onlara belki (inkarcılıktan) dönerler diye o büyük (uhrevi) azabdan önce, yakın (dünyevi) azabtan da taddıracağız. (Secde Suresi, 20-21)

Haber ver kullarıma; şüphesiz Ben, Ben bağışlayanım, esirgeyenim. Ve şüphesiz azabım; o acıklı bir azaptır. (Hicr Suresi, 49-50)

Onlardan öncekiler, hileli-düzenler kurmuşlardı da, Allah(ın azab emri) onların kurdukları yapıların temellerine geldi, böylece üstlerindeki tavan tepelerine çöktü; azab onlara şuurunda olmadıkları yerden gelmişti. (Nahl Suresi, 26)

Küfre sapıp da Allah'ın yolundan alıkoyanlar; Biz, işledikleri bozgunculuğa karşılık, onlara azab üstüne azab ilave ettik. (Nahl Suresi, 8



Fadıl DURHAN
(şimdiye kadar 400 posta)
24.02.2009 22:26 (UTC)[alıntı yap]

MUHİT

Kuşatan

Dikkatli olun; gerçekten onlar, Rablerine kavuşmaktan yana derin bir kuşku içindedirler. Dikkatli olun; gerçekten O, herşeyi sarıp-kuşatandır. (Fussilet Suresi, 54)

Dinden uzak yaşayan insanlar, gizlice yaptıkları sahtekarlıkları, söyledikleri yalanları karşılarındaki insanların fark etmediğini düşündüklerinden içlerinde garip bir heyecan duyarlar. Yaptıklarını çok büyük bir kar olarak görür hatta bundan dolayı 'akılsızca' bir büyüklük hissine kapılırlar. Oysa yapılan tüm sahtekarca eylemler kişinin kendi aleyhinedir. Ne var ki inkar eden kişi zararda olduğunun farkında bile değildir. Fakat hesaba katmadığı bir nokta daha vardır: Herşeyin üzerinde şahit olan, işiten, gören Allah kendisini her yönden sarıp kuşatmaktadır.

İnkarcılar Allah'ı yaptıklarından habersiz sanırlar. Bu gerçek aşağıdaki ayette şöyle bildirilmiştir:

Onlar, insanlardan gizlerler de Allah'tan gizlemezler. Oysa O, kendileri, sözden (plan olarak) hoşnut olmayacağı şeyi 'geceleri düzenleyip kurarlarken' onlarla beraberdir. Allah, yaptıklarını kuşatandır'. (Nisa Suresi, 10

Hiçbir düşünce, hiçbir fısıltı Allah'tan gizli kalmaz. O tüm insanların sinelerinin özünde saklı olanı bilir, onlara 'şahdamarlarından daha yakın'dır. Allah insanları ve yaptıklarını kuşattığı gibi tüm kainatı da kuşatmıştır. O'nun hakim olmadığı tek bir varlık yoktur. Allah cinlerin ve meleklerin bulunduğu ve daha bilmediğimiz alemleri de Yaratan ve ilmiyle kuşatandır. Al-i İmran Suresi'nde bu gerçeğe şöyle dikkat çekilir:

Size bir iyilik dokununca tasalanırlar, size bir kötülük isabet ettiğindeyse buna sevinirler. Eğer siz sabreder ve sakınırsanız, onların 'hileli düzenleri' size hiçbir zarar veremez. Şüphesiz, Allah, yapmakta olduklarını kuşatandır. (Al-i İmran Suresi, 120)



Fadıl DURHAN
(şimdiye kadar 400 posta)
24.02.2009 22:27 (UTC)[alıntı yap]

MUBKİ / MUDHİK

Ağlatan / güldüren

Doğrusu, güldüren ve ağlatan O'dur. (Necm Suresi, 43)

Mümin yaşadığı herşeyi Allah'ın yarattığını bilir ve bu nedenle her türlü olay karşısında Allah'tan razı olur. En büyük sıkıntıyı bile tevekkkülle karşılar. Dünyaya ait herşeyin geçici olduğunu bildiği için bunların kaybından üzüntü duymaz. Çünkü bilir ki, bu dünyada elinden çıkan herşey güzel ahlak gösterdiği için ahirette kendisine misliyle geri verilecektir. Üstelik Allah inananlara dünyada da en güzel hayatı vaat etmiştir.

İnkar eden kimseler için ise durum elbette böyle değildir. Onlar, sadece dünya hayatını kendine amaç edinir ve yaşadığı tüm olayları, karşılaştıkları tüm insanları Allah'tan bağımsız olarak değerlendirdikleri için ruhları üzerinde yoğun bir baskı yaşarlar. Sürekli çevrelerindeki insanları razı etmeye çalışmanın, dünya hırslarına kavuşmak için çabalamanın doğurduğu bir korku ve telaş içindedirler. Allah'ı dost ve yardımcı edinmedikleri için, herşeyi kendi düşünmek, hesap etmek durumundadırlar. Ama hiçbir şeye güç yetiremezler. Yalnızca Allah'a tevekküle ve imana göre yaratılmış olan insanın ne ruhu, ne de bedeni doğal olarak bu yükü kaldıramaz. Nitekim ağlama, hüzün, sıkıntı da bu noktada ortaya çıkar. Çünkü söz konusu kişiler Allah'tan yüz çevirmekle en büyük zulmü yapmışlardır. Allah bu kişilere hem dünyada hem de ahirette bela vereceğini şu şekilde haber vermektedir:

Öyleyse kazandıklarının cezası olarak az gülsünler, çok ağlasınlar. (Tevbe Suresi, 82)

Bu, yukarıda da belirttiğimiz gibi Allah'ın inkarcılara takdir ettiği bir beladır. Ağlayacakları her olayı, her sebebi Allah yaratır ve vaktini de o tayin eder.

Allah inkarcıları ağlatırken mümin kullarına Kendi Katından neşe, rahatlık ve huzur verir; yüzlerini sürekli güldürür. Onların velisi ve dostu olduğu için hüznü ve kötülüğü onlardan giderir. Zorlukla, sıkıntıyla karşılaşsalar bile onlara sabır ve güç verir, neşelerini eksiltmez. Müminler ancak secdedeyken Rabbimiz'in büyüklüğü karşısında duydukları haşyet dolu korkudan dolayı ağlarlar. Bunun dışında Allah dilemedikçe hiçbir olay onları ağlatamaz. Allah'ın onlar için hükmü dünyada da, ahirette de pırıltılı bir sevinçtir. Müminlerin hoşnutlukları ayetlerde şöyle bildirilir:

Böylece iman edip salih amellerde bulunanlar; artık onlar 'bir cennet bahçesinde' 'sevinç içinde ağırlanırlar'. (Rum Suresi, 15)

Gerçek şu ki, bugün cennet halkı, 'sevinç ve mutluluk dolu' bir meşguliyet içindedirler. (Yasin Suresi, 55)

"Ey kullarım, bugün sizin için korku yoktur ve siz mahzun olmayacaksınız. Ki onlar, benim ayetlerime iman edenler ve Müslüman olanlardır. Siz ve eşleriniz cennete girin; 'sevinç içinde ağırlanacaksınız." (Zuhruf Suresi, 68-70)

Hiç şüphesiz muttakiler, cennetlerde ve nimet içindedirler; Rablerinin verdikleriyle 'sevinçli ve mutludurlar'. Rableri, kendilerini 'çılgınca yanan cehennemin' azabından korumuştur. (Tur Suresi, 17-1

Kuşkusuz ahirette inkarcılarla müminler birbirlerinden yüzlerindeki ifadeyle de ayrılacaklardır. Allah müminlerle inkarcılar arasındaki ayrımı ayetlerde şöyle bildirmiştir:

O gün, öyle yüzler vardır ki apaydınlıktır; güler ve sevinç içindedir. Ve o gün, öyle yüzler de vardır ki üzerini toz bürümüştür. Bir karartı sarıp-kaplamıştır. İşte onlar da, kafir, facir olanlardır. (Abese Suresi, 38-42)



Fadıl DURHAN
(şimdiye kadar 400 posta)
24.02.2009 22:27 (UTC)[alıntı yap]

MUCİB

Kendine yalvaranların isteklerini veren, icabet eden

Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm... (Bakara Suresi, 186)

Dua, Allah ile kulu arasında özel ve sıcak bir bağlantıdır. Kul tüm sıkıntılarını ve isteklerini Allah'a açar, O'na yakarır, Allah kulunun isteğini işitir ve ona icabet eder.

Allah, insana şah damarından daha yakın olan, herşeyi bilen, işitendir. İnsanın içinden geçirdiği tek bir düşünce bile Allah'tan gizli kalmaz. O halde samimi olarak Allah'tan bir istekte bulunulması için insanın sadece düşünmesi bile yetmektedir. İşte Allah'ın icabeti bu denli yakındır.

Mümin dua ettiği zaman Allah'ın kendisini işittiğinden ve duasına mutlaka icabet edeceğinden emindir. Çünkü tüm olayların ancak O'nun dilemesiyle olduğunun farkındadır. Allah'ın icabetine karşı kuşku ile yaklaşmak ise Allah'ın gücünü ve kudretini takdir edememektir. Allah için, herhangi bir kişinin çağrısına cevap vermek, duasına karşılık vermek çok kolaydır. Kaldı ki "duaya icabet" birşeyin aynen gerçekleşmesi anlamına gelmez. Allah bir ayette bu konuyla ilgili olarak şöyle haber vermektedir:

İnsan hayra dua ettiği gibi, şerre de dua etmektedir, insan pek acelecidir. (İsra Suresi, 11)

Kişi için neyin şer, neyin hayır olduğunu ise en iyi Allah bilir. Çünkü herşeyi takdir eden O'dur. Her işinde olduğu gibi dualara icabetinde de pek çok hikmet gizlidir.

Bu gerçek Bakara Suresi'nde şöyle bir örnekle haber verilir:

Savaş, hoşunuza gitmediği halde üzerinize yazıldı (farz kılındı. Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz. (Bakara Suresi, 216)

Gizli açık her çağrıya daima icabet etmesi Allah'ın şanından, Yüceliğindendir. Allah, dua mahiyetinde akıldan geçen tek bir düşünceyi dahi asla karşılıksız bırakmaz, boşa çıkarmaz. Allah'tan başka duaları duyan ve onlara icabet edebilen yoktur. Allah Kendisi'nden başka hiç kimsenin duaya icabet edemeyeceğini, insanlara yardım edemeyeceğini şöyle bildirmiştir:

Allah'tan başka taptıklarınız sizler gibi kullardır. Eğer doğru iseniz, hemen onları çağırın da size icabet etsinler. (Araf Suresi, 194)






Bütün konular: 58
Bütün postalar: 548
Bütün kullanıcılar: 95
Şu anda Online olan (kayıtlı) kullanıcılar: Hiçkimse crying smiley
 
 
  Bugün 240 ziyaretçi (495 klik) kişi burdaydı!