kocayazı köyü
  Kocayazi Forum
 
=> Daha kayıt olmadın mı?


Kayıt icin => Daha kayıt olmadın mı? yazısına tıkla..istenen nick: yani isim yazıyorsun.. şifre ve email.adresini yazıp kayıt yap.a tıkla ... Foruma gelip.. Kullanıcı adı ..yazan yere kayıt olurken yazdıgınız (nick) yani isminizi yazıyorsunuz ve nokta nokta bolumune sifrenizi yazıp.. giris.e tıkla foruma yazı yazabilirsiniz .. Tesekkurler.. kocayazıköyü.com

Kocayazi Forum - ESMAÜL HUSNA(ALLAH'IN İSİMLERİ)

Burdasın:
Kocayazi Forum => DİNİ BİLGİLER => ESMAÜL HUSNA(ALLAH'IN İSİMLERİ)
<- Geri  1 ...  12  13  14 15  16  17  18 ... 25Devam -> 

Fadıl DURHAN
(şimdiye kadar 400 posta)
24.02.2009 22:27 (UTC)[alıntı yap]

MUĞNİ

İstediğini zengin eden

Doğrusu muhtaç olmaktan O kurtardı ve sermaye verip-hoşnut kıldı. (Necm Suresi, 4

Gerçek zenginlik yalnızca Allah'a aittir. O dilediğini Kendi fazlından zengin kılar, dilediğini de belli bir süreye kadar yoklukla dener. 'Varis' sıfatında da belirttiğimiz gibi herşeyin varisi yalnızca Allah'tır. İnsanların dünyada sahip oldukları zenginlikler, mal-mülk de yalnızca Allah'a aittir.

Her insan hayatı boyunca çalışıp kazandığı herşeyi ölümüyle birlikte muhakkak geride bırakmaktadır. Ancak tüm bunlara rağmen yaşadığı kısa hayatta mal-mülk sahibi olmakla övünen, zenginliğiyle büyüklenen ve bunun sonucunda Allah'ı unutan kişiler için Kuran'da şöyle hükmedilmektedir:

Onlar sanıyorlar mı ki, kendilerine verdiğimiz mal ve çocuklarla Biz onların hayırlarına koşuyoruz (veya yardım ediyoruz)? Hayır, onlar şuurunda değiller. (Müminun Suresi, 55-56)

Allah dilediği kullarını ise dünyada büyük bir mülkle ödüllendirmiştir. Özellikle elçilere verilen büyük mülke Kuran'da pek çok ayetle dikkat çekilmiştir. Hz. İbrahim, Hz. Muhammed (sav), Hz. Davud ve Hz. Yusuf, Allah'ın dünyada büyük bir zenginlikle ödüllendirdiği elçilerdendir. Hz. Süleyman ise dünya üzerinde hiç kimseye verilmeyen büyük bir mülkü Allah'tan talep etmiş ve buna sahip olmuştur.

Ancak bu noktada unutulmamalıdır ki, Allah'ın elçileri kendilerine verilen mülkü Rabbimiz'i razı etmek, O'nun hoşnut olacağı hayırlar işlemek için kullanmışlardır. Ellerindeki herşeyi, sahip olduklarıyla övünüp şımaran, mülkün gerçek sahibini unutan insanlardan çok farklı bir amaçla harcamışlardır. Çünkü onlar bilirler ki, mülkün tümü Allah'a aittir, dilediğine mülk veren Allah, dilediğinden de mülkünü geri alabilir.

Görüldüğü gibi evrendeki herşeyin tek hakimi, mülkün yegane sahibi olan Allah, dünyada dilediği insanı zengin kılmaktadır. Gerçek zenginliği ise ahirette verecektir. Kendisi'ne iman eden, tüm hayatını salih ameller işleyerek, O'nun rızasını kazanmaya çalışarak geçiren müminleri, ahirette çok büyük bir zenginlikle nimetlendirecektir.

Allah'ı razı ederek cennete girmeye hak kazanan sayılı insanın orada karşılaşacağı zenginlik, Kuran'da çok sayıdaki ayette detaylı olarak tarif edilmiştir. Ayetlerde bu ihtişam şöyle haber verilmektedir:

Artık Allah, onları böyle bir günün şerrinden korumuş ve onlara parıltılı bir aydınlık ve bir sevinç vermiştir.

Ve sabretmeleri dolayısıyla cennetle ve ipekle ödüllendirmiştir.

Orada tahtlar üzerinde yaslanıp-dayanmışlardır. Orada ne (yakıcı bir güneş ve ne de dondurucu bir soğuk görürler.

(Meyvelerin) Gölgeleri onlara pek yakın ve devşirilmeleri kolaylaştırıldıkça kolaylaştırılmış.

Çevrelerinde gümüşten billur kablar, kupalar dolaştırılır.

Gümüşten billur kaplar ki, onları belli bir ölçüyle tesbit etmişlerdir.

Orada onlara bir kadeh içirilir ki, karışımı zencefildir.

Bir pınar ki orada "selsebil" olarak adlandırılır.

Çevrelerinde (gençlikleri ve dinçlikleri) ebedi kılınmış civanlar dolaşır-durur; sen onları gördüğün zaman saçılmış birer inci sanırsın.

Her nereye baksan, bir nimet ve büyük bir mülk görürsün.

Onların üzerinde hafif ipek ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler vardır. Gümüşten bileziklerle bezenmişlerdir.

Şüphesiz, bu, sizin için bir mükafaattır. Sizin çaba-harcamanız şükre değer (meşkur:makbul) görülmüştür. (İnsan Suresi, 11-22)



Fadıl DURHAN
(şimdiye kadar 400 posta)
24.02.2009 22:28 (UTC)[alıntı yap]

MUHSİ

Sonsuz da olsa, herşeyin sayısını bilen

Andolsun, onların tümünü kuşatmış ve onları sayı olarak saymış bulunmaktadır. (Meryem Suresi, 94)

"O yarattığını bilmez mi?" (Mülk Suresi, 14) ayetinde bildirildiği gibi, Allah kainatta yarattığı herşeyi en ince ayrıntısına kadar bilir, tüm canlılara hakimdir. Çünkü onların her birini renklerine, biçimlerine, görünüşlerine, özelliklerine kadar Allah yaratmıştır. Yarattığı canlı varlıklarla cansızların sayısını da kesin olarak belirlemiştir. Kuşkusuz bu, insanoğlunun asla sahip olamayacağı, güç yetiremeyeceği bir ilimdir ve yalnızca alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur.

Allah uzayın boşluğunda kaç tane gezegen ve kaç tane gök taşı olduğunu, yıldızların sayısını, atomun çekirdeğinin çevresinde dönen elektronların sayısını bilir. Dünyada bulunan ağaçların tümünde kaç yaprak olduğunu ve her yaprakta ne kadar atom bulunduğunu da bilir. Allah yerin içinde ve yüzeyinde kaç tane kum taneciğinin bulunduğunu, yağan yağmur damlalarının, dünyadaki tüm denizlerin dibinde yaşayan balıkların sayısını bilir. Yeryüzünde kaç milyar bitki ve hayvan çeşidinin olduğunun bilgisi de tam olarak yine Kendisi'nde gizlidir. Yeryüzünde Hz. Adem'den beri yaşayan, şu anda yaşamakta olan ve kıyamete kadar da yaşayacak olan insan sayısını da yalnızca Allah bilir...

Allah, insanların hayatları boyunca her yaptıklarını ve tüm düşündüklerini eksiksizce bilir ve din gününde bunları kendilerine haber verir. Yapılan her amel en küçük ayrıntılar bile eksik kalmaksızın din gününde ortaya getirilir. Allah bu gerçeği bir ayette şöyle haber verir:

Allah, hepsini dirilteceği gün, onlara neler yaptıklarını haber verecektir. Allah, onları (yaptıklarıyla bir bir) saymıştır; onlar ise onu unutmuşlardır. Allah, herşeye şahid olandır. (Mücadele Suresi, 6)



Fadıl DURHAN
(şimdiye kadar 400 posta)
24.02.2009 22:30 (UTC)[alıntı yap]





MUHSİN

İhsanı olan, veren

... De ki: "Şüphesiz 'lütuf ve ihsan (fazl)' Allah'ın elindedir, onu dilediğine verir. Allah (rahmeti) geniş olandır, bilendir." O, kime dilerse rahmetini tahsis eder, Allah büyük 'lütuf ve ihsan (fazl)' sahibidir. (Al-i İmran Suresi, 73-74)

Hem bir mükafat ve şevk kaynağı, hem de karşılıksız bir lütuf ve ihsanın göstergesi olarak salih kullarına dünyada nimet ve güzellik vermesi Allah'ın değişmez bir kanunudur.

Zenginlik, ihtişam ve güzellik cennetin en temel özelliklerinden olduğu için, Allah sevdiği kullarına cenneti hatırlatacak, onların cennete kavuşma arzu ve heyecanlarını artıracak nimetlerin ve ortamların benzerlerini bu dünyada da yaratır. Bu yüzden nasıl inkarcıların ebedi azapları daha bu dünyadan başlıyorsa, salih müminler için vaat edilen ebedi güzellikler de kendilerine dünyadaki hayatlarında gösterilmeye başlanır.

Allah Kendisi'nden bağışlanma dileyen, tevbe eden salih müminleri cennetinin yanı sıra dünyada da güzel bir surette faydalandıracağını ve onlara ihsanda bulunacağını bir ayetlerinde bildirmiştir. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır:

Ve Rabbiniz'den bağışlanma dileyin; sonra O'na tevbe edin. O da sizi, adı konulmuş bir vakte kadar güzel bir meta (fayda) ile metalandırsın ve her ihsan sahibine kendi ihsanını versin. Eğer yüz çevirirseniz gerçekten ben, sizin için büyük bir günün azabından korkarım. (Hud Suresi, 3)

Mümin, Kendisi'ni yaratan Yüce Allah'ın büyüklüğünün bilincinde olmasından, O'nun emir ve yasaklarına uymasından, O'nun insanlar için seçip beğendiği dini yaşamasından ve en önemlisi ölümünden sonrası için çok büyük umut ve beklentiler taşımasından dolayı daima Allah'ın yardımı ve ihsanı ile karşılık görür. Allah tüm yaptıklarına en güzeliyle karşılık verir. Çünkü Allah Kendisi için yapılan hiçbir ihsanı karşılıksız bırakmaz. Ayetlerde şöyle buyrulur:

İhsanın karşılığı ihsandan başkası mıdır? (Rahman Suresi, 60)

Allah hakkında yalan uydurup iftira edenlerin kıyamet günü zanları nedir? Şüphesiz Allah, insanlara karşı büyük ihsan (Fazl) sahibidir, ancak onların çoğu şükretmezler. (Yunus Suresi, 60)

Küçük, büyük infak ettileri her nafaka ve (Allah yolunda) aştıkları her vadi, mutlaka Allah'ın yaptıklarının daha güzeliyle onlara karşılığını vermesi için, (bunlar) onlar adına yazılmıştır. (Tevbe Suresi, 121)

Mallarını Allah yolunda infak edenlerin örneği yedi başak bitiren, her bir başakta yüz tane bulunan bir tek tanenin örneği gibidir. Allah, dilediğine kat kat artırır. Allah (ihsanı bol olandır, bilendir. (Bakara Suresi, 261)

Şeytan, sizi fakirlikle korkutuyor ve size çirkin -hayasızlığı emrediyor. Allah ise, size Kendisi'nden bağışlama ve bol ihsan (fazl) vadediyor. Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir. (Bakara Suresi, 26



Fadıl DURHAN
(şimdiye kadar 400 posta)
24.02.2009 22:30 (UTC)[alıntı yap]

MUHYİ

Can bağışlayan, sağlık veren, dirilten, yaşatan

O, diriltir ve öldürür. Ve O'na döndürüleceksiniz. (Yunus Suresi, 56)

Bir varlığa can vermek, onu yoktan yaratmak ve onun yaşamını sürdürebileceği şekilde dünya şartlarını düzenlemek yalnızca sonsuz güç sahibi olan Allah'a mahsus bir özelliktir.

Allah gözle görülemeyecek kadar küçük bir yumurta ile spermi birleştirir. Sperm yumurtanın içine girer girmez yumurtanın çevresi bir zarla örtülür. Ve hayat başlar. Allah bu küçücük hücreyi önce ikiye, sonra dörde böler, bu bölünme hızla devam eder. Böylelikle annenin karnında mucizevi bir yaşam başlar. Aynı hücreler bir süre sonra farklılaşarak hem beyni, hem sinir sistemini, hem de sert kemikleri ve kıkırdakları oluşturur. Böylelikle Allah dokuz ay içinde yoktan, gören, duyan, konuşan ve akleden bir insan yaratır. Ona can bağışlar. Bir canlının oluşum aşamalarında meydana gelen bu mucizevi olayları, bir yumurtayla spermin başaramayacağı açıktır. Onları birleştiren ve anne karnındaki bebeği dokuz ay boyunca koruyarak büyüten yalnızca Allah'tır. İşte bu ilk yaratılış ve ilk diriltmedir.

İnsanı dünyaya geldikten sonra onun yaşamasına izin veren de Allah'tır. Sonra tüm insanlara kaderlerinde bir ölüm günü tayin etmiştir. Bu ölüm gününe kadar da onları belli bir süre dünya hayatında tutarak imtihan eder. Tayin edilen süre geldiğinde de insanların canını alır ve dünyada işledikleri amellerin karşılıklarını vermek üzere, daha önce yoktan var ettiği gibi ölümlerinden sonra tekrar diriltir. Kuşkusuz bu, sonsuz güce sahip Allah için çok kolay bir iştir.

Ancak insanların bir kısmı bu dirilişten yana gaflet içindedirler ve derler ki:

Kendi yaratılışını unutarak Bize bir örnek verdi; dedi ki: "Çürümüş-bozulmuşken, bu kemikleri kim diriltecekmiş?" (Yasin Suresi, 7

Elbette insanların gaflet içinde oldukları, inkar ettikleri bu gerçeği Allah vaat eder ve onların getirdiği misale karşılık en hikmetli cevabı Kuran'da şöyle verir:

De ki: "Onları, ilk defa yaratıp-inşa eden diriltecek. O, her yaratmayı bilir." (Yasin Suresi, 79)

O, yaşatan ve öldürendir; gece ile gündüzün aykırılığı (veya ardarda gelişi) da O'nun (kanunu)dur. Yine de aklınızı kullanmayacak mısınız? (Müminun Suresi, 80)

Şimdi Allah'ın rahmetinin eserlerine bak; ölümünden sonra yeryüzünü nasıl diriltmektedir? Şüphesiz O, ölüleri de gerçekten diriltecektir. O, herşeye güç yetirendir. (Rum Suresi, 50)

O'nun ayetlerinden biri de, senin gerçekten yeryüzünü huşu içinde (solmuş, boynu bükülmüş ve kupkuru) görmendir. Ama Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman, deprenir ve kabarır. Şüphesiz onu dirilten, ölüleri de elbette dirilticidir. Çünkü O, herşeye güç yetirendir. (Fussilet Suresi, 39)



Fadıl DURHAN
(şimdiye kadar 400 posta)
24.02.2009 22:30 (UTC)[alıntı yap]

MUKALLİB

Çeviren (kalpleri)

Biz onların kalplerini ve gözlerini, ilkin inanmadıkları gibi tersine çeviririz ve onları tuğyanları içinde şaşkınca dolaşır bir durumda terk ederiz. (Enam Suresi, 110)

İnsan Allah'ın kendisi için seçip beğendiği dini öğrenmeden ve onu yaşamadan, Allah'ı gereği gibi tanıyamaz, yaratılış amacını kavrayamaz. Hayatın, ölümün, ahiretin, cennetin, cehennemin, şeytanın ve meleklerin neden yaratıldığını da tam anlamıyla kavraması mümkün olamaz. İçinde milyarlarca canlıyı barındıran kainatın yaratılışındaki hikmetleri düşünmez bile. Bu insan hayatı boyunca gaflet içinde yaşayıp yine gaflet içinde ölür. Ancak Allah insanın kalbine iman verdiği takdirde kişi bütün bu soruların cevabını bulur. Böylelikle Allah daha önce Kendisi'ne inanmayan bir insanın kalbini çevirerek samimi olan bir hale döndürebilir. Önceden din hakkında olumsuz düşünen bir insan artık olumlu düşünmeye, O'nun emirlerinden yüz çeviren bir insan bunları titizlikle uygulamaya başlar.

Allah'ı hiç zikretmezken sürekli O'nu anmaya, hiç şükretmezken sürekli şükretmeye başlar. Daha önce Allah'ın varlığının delillerini, O'nun bağışladığı nimetleri, şefkatini ve merhametini hiç fark edemezken artık bunları açık bir şuurla fark eder. Kısaca iman eden kişi adeta uykudan uyanmış gibidir. Çünkü Allah onun kalbine imanı sindirmiş ve küfürden çevirmiştir.

Görüldüğü gibi imanı insana ancak Allah verir; dilediği anda da geri alır. İnsanın iman sahibi olması ise, kalbinin Allah'ın ayetlerine karşı yumuşamasına bağlıdır. Ancak Allah'a teslim olmuş bir kalp hidayet bulur.

İnkarcılar iman etmedikleri için etraflarındaki büyük gerçekleri göremezler. Tüm kainat Allah'ın varlığının apaçık delilleriyle doludur; ama inkar eden kimse bunu fark edemez. Allah bu durumla ilgili olarak pek çok ayette, inkarcıların kalpleri üzerinde kavramalarını engelleyen bir perde olduğunu bildirir. Bir ayette şöyle buyrulur:

Kendisine Rabbinin ayetleri öğütle hatırlatıldığı zaman, sırt çeviren ve ellerinin önden gönderdikleri (amelleri)ni unutandan daha zalim kimdir? Biz gerçekten, kalpleri üzerine onu kavrayıp anlamalarını engelleyen bir perde (gerdik), kulaklarına bir ağırlık koyduk. Sen onları hidayete çağırsan bile, onlar sonsuza kadar asla hidayet bulamazlar. (Kehf Suresi, 57)

İnkarcılar da kimi zaman kendilerine tebliğ edilen dini anlamadıklarını itiraf ederler. Kendilerini hidayete davet eden Hz. Şuayb'a karşı, Kuran'da haber verilen ve "Ey Şuayb" dediler, "Senin söylediklerinin çoğunu biz kavrayıp anlamıyoruz..." diyen (Hud Suresi, 91) inkarcılar bunlara bir örnektir.

Eğer bir insanın kalbi üzerinde perde varsa ve Allah bu kişinin anlayışını kapatıyorsa, artık onu doğru yola çevirmek, Allah'ın dilemesi dışında mümkün değildir. Allah bu konuya Kuran'da şöyle dikkat çeker:

Onlardan seni dinleyecekler vardır. Ama hiç duymayan -sağırlara -üstelik hiç akılları ermiyorsa- sen mi duyuracaksın? Ve sana bakacak olanlar vardır. Ama kör olanları -üstelik basiretleri de yoksa- sen mi doğru yola ulaştıracaksın? (Yunus Suresi, 42-43)

Allah ancak kalpten iman etmeyi ve Kendisi'ne yakın olmayı isteyenin kalbini yumuşatır, böyle bir kişiyi samimi Müslümanların arasına katar. Samimiyetsiz olanların da kalbini çevirerek onları küfre geri döndürür. O dilediğinin kalbini dilediği anda çevirmeye kadirdir. O'nun çevirdiği kalbi tekrar geri döndürebilecek olan da yoktur.






Bütün konular: 58
Bütün postalar: 548
Bütün kullanıcılar: 95
Şu anda Online olan (kayıtlı) kullanıcılar: Hiçkimse crying smiley
 
 
  Bugün 238 ziyaretçi (491 klik) kişi burdaydı!