kocayazı köyü
  Kocayazi Forum
 
=> Daha kayıt olmadın mı?


Kayıt icin => Daha kayıt olmadın mı? yazısına tıkla..istenen nick: yani isim yazıyorsun.. şifre ve email.adresini yazıp kayıt yap.a tıkla ... Foruma gelip.. Kullanıcı adı ..yazan yere kayıt olurken yazdıgınız (nick) yani isminizi yazıyorsunuz ve nokta nokta bolumune sifrenizi yazıp.. giris.e tıkla foruma yazı yazabilirsiniz .. Tesekkurler.. kocayazıköyü.com

Kocayazi Forum - KURANDA ADI GEÇEN PEYGAMBERLER

Burdasın:
Kocayazi Forum => DİNİ BİLGİLER => KURANDA ADI GEÇEN PEYGAMBERLER
<- Geri  1  2  3  4  5 Devam -> 

Fadıl DURHAN
(şimdiye kadar 400 posta)
25.02.2009 19:19 (UTC)[alıntı yap]

H Z . SÜLEYMAN A.S.




Tarih, yaklaşık olarak İ.Ö. 970-931 yılları arasında yaşadığı düşünülen Hz. Davud'un oğlu Hz. Süleyman'ın kurduğu muhteşem krallığa şahitlik eder. Öyle ki Hz. Süleyman, babasından sınırları Mısır'dan Fırat'a kadar uzanan bir krallık devralmış ve kısa sürede hakimiyetini güçlendirmişti. Ve kendi yaşadığı dönemde öylesine büyük bir hakimiyet kurmuştu ki, Allah'a olan imanının ve üstün aklının kendisine kazandırdığı bu ihtişam, yüzyıllar sonra bile insanların hayranligini ve dikkatini üzerine çekmeye devam etmektedir.Hz. Süleyman'ın hayati, Allah'a gönülden iman eden bir müslümanın aklının ne kadar fazla, ufkunun ne kadar geniş olduğunu bütün insanlığa gösteren çok çarpıcı bir delildir. Hz. Süleyman (a.s.) cinlerden ve insanlardan oluşan ordusu ile kurduğu hakimiyeti, muhteşem bir saraydan yönetiyordu. Ve bu saray döneminin en ileri tekniği kullanılarak üstün bir estetik anlayışı ile inşa edilmişti. Sarayında göz alıcı sanat eserleri ve görenleri hayran bırakıp etkileyen değerli eşyalar, benzersiz bir estetik anlayışı ile yerleştirilmişti. Elbette Hz. Süleyman'ın bu mekâni, görenlerde büyük hayranlık uyandırıyordu.

İnsanların bu saraydan bu kadar etkilenmelerinin nedeni ise, insan fıtratına en uygun olan estetik anlayışını ve ortamı birden karşılarında görmeleri olmuştur. Zira Hz. Süleyman, yaptırdığı bu görkemli sarayı, imanın nuru ve onun getirdiği üstün bir akıl ile yaptırmıştı. Ve bir Müslümanın hangi çağda veya hangi şartlarda yaşarsa yaşasın Allah'ın kendisine verdiği imkânları en güzel şekilde kullanarak eşsiz bir mekân oluşturabileceğinin en güzel örneğini sergilemişti. Nitekim Kur'ân-ı Kerim'in Neml Sûresi'nin bir çok ayeti, onunla aynı dönemde yaşayan bir kavmin yöneticisi olan Sebe Melikesi'nin Hz. Süleyman'ın ihtişamlı sarayını gördükten sonra ona biat ettiğinden bahseder. Hz. Süleyman, Sebe Melikesi Belkıs'ın varlığını kendisine haber getiren Hüdhüd sayesinde öğrenmişti:"Derken uzun zaman geçmeden (Hüdhüd) geldi ve dedi ki: "Senin kuşatamadığın (öğrenemediğin) şeyi, ben kuşattım ve sana Saba'dan kesin bir haber getirdim. Gerçekten ben, onlara hükmetmekte olan bir kadın buldum ki, ona her şeyden (bolca) verilmiştir ve büyük bir tahtı var. Onu ve kavmini, Allah'ı bırakıp da güneşe secde etmektelerken buldum, şeytan onlara yaptıklarını süslemiştir, böylece onları (doğru) yoldan alıkoymuştur; bundan dolayı onlar hidayet bulmuyorlar." (Neml Sûresi 22-24)

Bu bilginin üzerine Hz. Süleyman, Allah'ı ilâh olarak kabul etmeyip güneşe secde eden ve şeytanın kendilerine süslü gösterdiği bir sistemi kabul eden Sebe halkını, imana davet etmek için onlara "Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla" başlayan bir mektup göndermişti. Ve tüm kavmi kendisine teslim olmaya çağırmıştı. "Gerçek şu ki, bu, Süleyman'dandır ve 'şüphesiz Rahman ve Rahim Olan Allah'in Adıyla' (başlamakta)dır. (İçinde de "Bana karşı büyüklük göstermeyin ve bana müslüman olarak gelin" diye (yazılmaktadır). (Neml Sûresi 30-31)

Sebe Melikesi o ana kadar hiç karşılaşmadığı kadar kesin bir üslupla tüm hükümdarlığını kendisine katmasını isteyen Hz. Süleyman'ın, bu mektubu karşısında çok şaşırmıştı. Ve kendisini kesin olarak bozguna ugratacağından emin olduğu bu hükümdarı, kararından vazgeçirmek için ona yüklü hediyeler göndermek yolunu seçmişti. Ne var ki Allah'ın rızasını ve rahmetini hiç bir zaman maddî bir menfaate tercih etmeyen tüm peygamberler gibi Hz. Süleyman da, Sebe Melikesi Belkıs'ın hediyelerini geri çevirmiş ve elçileri vasıtasıyla ona ne kadar kararlı, onurlu ve Allah'a bağlı olduğunu gösteren şöyle bir haber göndermişti:"(Elçi hediyelerle) Süleyman'a geldiği zaman: "Sizler bana mal ile yardımda mı bulunmak istiyorsunuz? Allah'ın bana verdiği, size verdiğinden daha hayırlıdır; hayır, siz, hediyenizle sevinip öğünebilirsiniz" dedi. Sen onlara dön, biz onlara öyle ordularla geliriz ki, onların karşı koymaları mümkün değil ve biz onları oradan horlanmış aşağılanmış ve küçük düşürülmüşler olarak sürüp çıkarırız." (Neml Sûresi 36-37)

Hz. Süleyman Sebe Melikesi Belkıs'a Allah'ın adı ile başladığı mektubunda kendi gücünün Yüce Rabbinden geldiğini ve asla yenilmeyecek bir kuvvete sahip olduğunu hissettirmişti. Nitekim Hz. Süleyman cinlerden, insanlardan oluşan, ona büyük bir teslimiyetle ve şevkle bağlı bir orduya sahipti. Öyle ki bu ordunun her üyesi Süleyman Aleyhisselam ın bütün sözlerini büyük bir hoşnutlukla ve tam bir itaatle yerine getirmekteydi. Elbette Hz. Süleyman'ın ordusunun tüm gücü Allah'tan gelmekteydi ve Allah'ın ordusu adetullaha uygun olarak her zaman üstün gelecekti.

Sebe Melikesi Belkıs, onun (Hz. Süleyman'ın) sarayına gittiğinde o güne kadar hiç görmediği büyük bir mülk ve zenginlikle karşılaşmıştı:

"Ona: "Köşke gir" denildi. Onu görünce derin bir su sandı ve (eteğini çekerek) ayaklarını açtı. (Süleyman Dedi ki: "Gerçekte bu, saydam camdan olma düzeltilmiş bir köşk zemindir." Dedi ki: "Rabbim, gerçekten ben kendime zulmettim; (artık) ben Süleyman'la birlikte âlemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum." (Neml Sûresi 44)

Kendisi de bir zenginlik ve hâkimiyete sahip olan Sebe Melikesi Belkıs, Hz. Süleyman'ın sarayına girince o güne kadar gördüğünden çok farklı bir estetik ve bir zenginlikle karşılaşmış ve ruhuna hitap eden büyük bir akla şahit olmuştur. Aslında Sebe Melikesi Belkıs'ın duyduğu hayranlık ve şaşkınlık içine girdiği saraya değil, Hz. Süleyman'ın aklınadır. Çünkü Belkıs'ın karşılaştığı manzara, o dönemin şartlarında yapılabilecek en mükemmel eser olarak tarif edilebilecek en güzel yerdir.

Âyette de ifade edildiği gibi camdan olan köşk zemini öylesine gerçekti ki, Sebe Melikesi Belkıs, ıslanmaması için eteklerini toplayarak ilerlemesi gerektiğini düşünmüştü. Sarayın muhteşemliği ve görkemi, Müslümanların ruhlarında yaşadığı zenginliği yansıtıyordu.

Belkısın başka bir ülkenin hükümdarı olmasına ve bu ülkenin en büyük servetine sahip olmasına rağmen Hz. Süleyman'ın yaşadığı mekândan ve onun zenginliğinden etkilenme sebebi de budur. Teknik anlamda büyük servetler harcanan mekânlarda yaşamasına rağmen, pek çok kişi insan fitratının hoşlanacağı estetiği sağlayamayabilir. Oysa Hz. Süleyman'ın sarayının her köşesinde görülen zevk, akıl ve mükemmellik sadece servetle elde edilebilecek bir görünüm değildir. İşte aradaki bu farkı daha sarayın girişini görür görmez anlayan Belkıs, böyle bir yeri meydana getiren akla ve o aklın üstünlüğüne hemen teslim olmuştur. Sebe melikesi Süleyman Âleyhisselamın aklının sahibi olan Cenâb-ı Allah'a iman ettiğini söylemiş ve müslümanlardan olmayı kabul etmiştir.

Hz. Süleyman ve onunla birlikte yasayan mü'minler, Allah'ın kendilerine verdiği bu büyük mülkü taşımaya lâyık ve ehil kimselerdi. Rabbine karşı son derece güzel ahlâklı, teslimiyetli ve mütevazi bir peygamber olan Hz. Süleyman, kendisine nimet olarak bahsedilen bu büyük zenginliği yine yalnızca Allah'ı razı etmek ve onların kalbini Islâm'a ısındırmak için kullanıyordu. Pek çok peygamber de aynı Hz. Süleyman gibi insanlara dini tebliğ ederken halkın karşısına büyük bir zenginlikle çıkarak, onları etkileme yoluna gitmişti. Hazinenin başına getirilen Hz. Yusuf, kendisine büyük bir mülk verilen Hz. İbrahim, görenleri hayrete düşürecek kadar ihtisamlı bir hâkimiyete sahip olan Hz. Süleyman ve fakirken zengin kılınan Peygamberimiz Hz. Muhammed, yaşadıkları hayat boyunca bunun en güzel örneklerini sergilemişlerdir.

Peygamberlerin bu zenginliği ve yaşadıkları üstün ahlâki gören insanlar, hiç bir sistemin ya da ideolojinin kendilerine sunmadığı böyle bir maneviyatı ve maddî ihtişamı elde edebilmenin yolunu merak ediyorlardı. Bu nedenle Islâmı henüz tanımayan insanlar, ilk basta bu zenginliğin sebebine ve gördükleri ahlâkî yapısına karşı duydukları merakla Islâma yaklasmışlardır. Ahlâkî üstünlükleri ve tümüyle Allah yolunda kullandıkları zenginlikleriyle halkın kalbini Islâma ısındıran peygamberler, böylece kısa sürede Allah'ın izniyle büyük kitlelere dini yaymayı başarmışlardır.
Fadıl DURHAN
(şimdiye kadar 400 posta)
25.02.2009 19:20 (UTC)[alıntı yap]

H Z . İLYAS A.S.




Kur'an-ı Kerîm'de ismi geçen peygamberlerden biri. Hz. Musa (a.s)'dan sonra gelen nesebi Hz. Harun (a.s)'a dayandığı rivayet edilen bir israiloğulları Peygamberi.

Hz. Musa'dan sonra israiloğullarının çeşitli boyları. Şam civarına yerleşmiştir. şam bölgesindeki "Bek" şehrine yerleşen ve zamanla Allah'a isyan ederek haddi asan bir Beni israil kabilesine Hz. İlyas (a.s)'in gönderildiği rivayet edilmektedir. İlyas (a.s) Kur'an-ı Kerîm'de iki değişik sûrede anılmıştır. Bir yerde diğer Peygamberler ile birlikte ismi geçmiştir: "(İbrahim'e) Zekeriya, Yahya, İsa ve İlyas'ı da bağışladık. Hepsi Salihlerdendi" (el-Enbiya, 21/85). Diğer sûrede ise İlyas (a.s)'in kıssası özetle anlatılmıştır. Musa ve Harun (a.s)'dan bahsedilmiş, onların Allah'ın salih kulları olduğu anlatıldıktan sonra İlyas (a.s)'in kıssasına geçilmiştir: "Muhakkak İlyas da peygamberlerdendi" (es-Sâffat, 37/123). Bu ayet-i kerime İlyas (a.s)'in etrafında Yahudiler ve Hıristiyanlar tarafından oluşturulmuş olan efsanevî kimliği aralamakta, onun Allah'ın diğer Peygamberleri gibi bir peygamber olduğunu anlatmaktadır. Buhârî, Kitâbu'l-Enbiyâ bölümünde İlyas (a.s) için bir bab açmış ve onun kıssasını anlatan es-Sâffât suresindeki ayetleri bu babda zikretmiştir. ibn Mes'ûd ve ibn Abbas'ın rivayetine göre Hz. İlyas ile İdris (a.s) aynı şâhıstır (Buhârî, Enbiyâ, 4). İdris (a.s) da Nuh (a.s)'in babasının dedesidir (Buhâri, Enbiyâ, 5).

İlyas (a.s) Peygamber olarak gönderildiği insanları dine davet etmiştir: "(Hz.İlyas) milletine: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Yaratanların en iyisi olan, sizin de Rabbiniz önceki babalarınızın da Rabbi bulunan Allah'ı bırakıp da Ba'l putuna mı taparsınız?" demişti (es-Sâffât, 37/124-126).

Ayet-i Kerime'de geçen "Ba'l" o kavmin tapındığı putun ismidir. Oturduğu şehirlerinin ismi "Bek" olan bu halkın, tapındıkları puttan dolayı şehirlerinin isminin "Ba'lebek" olduğu rivayet edilmektedir.

Rivayete göre Hz. İlyas israiloğullarına Hizkil (a.s)'dan sonra gönderilmiştir. insanları Allah'a imana çağıran Hz. İlyas, kavminin Ba'l putuna tapmamasını emretmiştir. O bölgenin kralı önce iman etmesine rağmen daha sonra irtidat ederek Hz. İlyas (a.s)'i öldürmeye kalkmıştır. Hz. İlyas yedi sene kadar dağlarda bayırlarda dolaşmış, insanları Tevrat'ın emirlerine davet etmiş, iman etmemeleri üzerine, o beldeye üç yıl hiç yağmur düşmemiştir. Daha sonra Hz. ilyas'ın duasıyla yağmur yağmasına rağmen yine İlyas (a.s)'a iman etmemişlerdir. Kendisinden sonraki Beni israil Peygamberlerinden Kur'an'da ismi zikredilen Elyas'a (a.s)'i Hz. ilyas yetiştirmiştir. Rivayete göre kavminin imansızlığına kızan İlyas (a.s), Allahu Teâlâ'dan kendisini gökyüzüne kaldırması için dua etmiş, bunun üzerine belirlenen bir yerde yanında Elyas'a (a.s) da varken gökten gelen ateş gibi bir ata binip havalanmış, nübüvvet simgesi olarak da aşağıda kalan Elyas'a hırkasını atmış ve semâya refedilmiştir.

Ancak şurası unutulmamalıdır ki bu rivayetler israiloğullarının Tevrat kökenli rivayetleridir. işin doğrusunu en iyi Allah bilir (ibn Kesîr, Tefsiru'l Kur'ani'l Azîm, VII, 31). Hz. ilyas (a.s)'in, Hızır (a.s) ile yılda bir kez buluştuğuna inanılır, halk arasında bu buluşma Hızır ilyas (Hıdrellez*) şeklinde simgelenmiştir.
Fadıl DURHAN
(şimdiye kadar 400 posta)
25.02.2009 19:21 (UTC)[alıntı yap]

H Z . ZÜLKİFL A.S.




Kur'ân'da adı geçen peygamberlerden biri.

Kur'ân'da iki yerde kendisinden bahsedilmektedir: "İsmâil, İdris ve Zülkifl, hepsi sabredenlerdendi. Onları rahmetimize soktuk. şüphesiz onlar salih olanlardandı" (el-Enbiyâ, 21/85, 86).

Âyette geçen "Zülkifl" adi değil lâkabıdır ve "nasib ve kısmet sahibi" anlamına gelir. Fakat burada dünyevî zenginliği değil, onun üstün kişiliğini ve âhiretteki derecesini kastetmek için kullanılmıştır. Onun gerçek adı hakkında çok farklı rivayetler vardır. Yahudiler O'nun, israiloğullarının esâreti sırasında peygamber tayin edilen ve vazifesini Habur ırmağı yakınlarında bir bölgede yapan Hereksel olduğunu iddia etmişlerdir. Âlimlerin bir kısmı da onun Eyyub (a.s)'in kendisinden sonra peygamber olan Bişr adındaki oğlu olduğunu söylemişlerdir. Fakat bu görüşlerin hiç biri kesinlik derecesine sahip değildir.

Zülkifl (a.s)'in peygamber olmadığı söyleyenler olmuşsa da, âlimlerin ekseriyetine göre peygamberdir ve makbul olan görüş de budur (el-Kurtubî, el-Cami'li Ahkâmi'l-Kur'ân, Kahire 1967, XI, 327 vd.; el-Alusî, Ruhu'l-Meânî, Beyrut t.y., XVII, 82; el-Mevdudî, Tefhimu'l-Kur'ân, İstanbul 1991, III, 327).

Yüce Allah Eyyûb (a.s)'in kıssasını arz ettikten sonra, peygamberlerinden bazılarını anmış ve onları övmüştür. insanları tevhide çağıran, Allah'ın sevgi ve övgülerini kazanan bu peygamberden biri de, Zülkifl (a.s)'dir. Bu konudaki âyetlerin meâli şöyledir:

"Kuvvetli ve basiretli kullarınız İbrahim'i,İshâkı ve Yâkub'u da an. Biz onları ahiret yurdunu düşünme özelliğiyle temizleyip, kendimize halis (kul) yaptık. Onlar bizim yanımızda seçkinlerden, hayırlılardandır. İsmâil'i, Elyesâ'i, Zülkifl'i de an. Hepsi de iyilerdendir" (Sad, 38/45, 46, 47, 4.

Taberî'de yer alan bir rivayete göre Zülkifl (a.s) Şam'da otururdu. Oradaki halkı Allah'a inanmaya, O'na ibadet etmeye ve dürüst bir şekilde yaşamaya çağırdı ve orada vefât etti (et-Taberî, Tarih, Mısır 1326, I, 167).
Fadıl DURHAN
(şimdiye kadar 400 posta)
25.02.2009 19:22 (UTC)[alıntı yap]

H Z . YÛNUS A.S.




Adı Kur'ân'da geçen peygamberlerden biri.

Soyu, Bünyamin vasitasiyla Ya'kûb (a.s)'a ve onun vasıtasıyla de İbrâhim (a.s)'a dayanmaktadır. Bazı alimlerin naklettiğine göre, isa (a.s) annesinin adıyla İsa b. Meryem diye anıldığı gibi, Yûnus (a.s) da annesinin adıyla Yûnus b. Matta diye anılmaktadır. (ibn Sa'd, Tabakatü'l-Kübra, Beyrut 1957, I, 55). Buhârî'nin verdiği bilgiye göre ise, bu görüş yanlıştır. Aslında Matta, Yûnus (a.s)'in annesinin değil, babasının adıdır. Yani Yûnus (a.s), Yûnûs b. Matta diye anılınca, babasının adıyla anılmış olur (ez-Zebîdî, Sahihi Buhârî Muhtasari Tecridi Sarih Tercemesi ve serhî, trc: Kamil Miras, Ankara, 1971, IX, 152).

Yûnus (a.s)'in Ya'kub (a.s)'in torunlarından olduğu, Kur'ân'da şöyle haber verilmiştir:

"Nûh'a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. Nitekim İbrâhim'e, İsmail'e, İshâk'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyûb'a, Yûnus'a, Harûn'a, Süleyman'a da vahyetmiş ve Davud'a da Zebûr'u vermiştik" (en-Nisâ, 4/163).

Bu âyette ifâde edildiği gibi İsâ (a.s), Eyyûb (a.s), Harun (a.s) ve Süleyman (a.s)'da Yunus (a.s) ile ayni soydan, Yakub (a.s)'in torunlarındandırlar.

Yûnus (a.s)'in nüfusu yüz bini aşkın bir şehrin halkına uyarıcı ve tevhide çağrıcı bir peygamber olarak gönderildiği, Kurân'da şöyle geçmektedir:

"Ve onu yüz bin İnsana, ya da daha fazla olanlara peygamber gönderdik" (es-Saffat, 37/147).

O'nun peygamber olarak gönderildiği bu yerin Ninova şehri olduğu nakledilmiştir. Ninova şehri, Dicle nehrinin kıyısında, şimdiki Musul'un yerinde bulunmaktaydı. Bu beldenin İnsanları küfrün içinde bulunuyorlardı ve putlara tapmakta idiler. Yûnus (a.s) onları küfürden ve putperestlikten nehyetmek bir de onlara, küfürlerinden dolayı tevbe etmelerini, Yüce Allah'ın varlığına ve birbirine inanmalarını emretmek üzere gönderilmişti (ez-Zemahserî, el-Kessâf, Kahire, t.y., V, 126; et-Taberî, Tarih, Mısır 1326, II, 42).

Yûnus (a.s)'in adi, Kur'ân'ın çeşitli yerlerinde geçmekle berâber, Kur'ân'daki sûrelerden birine isim olarak verilmiştir. Kur'an'ın onuncu sûresinin adı, Yûnus sûresidir.

Yûnus (a.s) milletini otuz üç yıl Allah'a imân etmeye, küfürden kurtulmaya davet etti, tebliğde bulundu ve peygamberlik vazifesini yerine getirdi. Ancak sadece iki kişi ona imân etti (ibn Esir, el-Kâmil, Beyrut 1965, I, 360; Sahihi Buhâri ve Tecridi Sarih Tercümesi, IX, 152).

Milletinin bu şekilde küfürde direnmesi ve imâna gelmemesi, Yûnus (a.s)'in zoruna gitti. Yüce Allah onun bu kızgınlığını ve bunun neticesinde milletini terketmeye kalkışmasını şöyle haber vermiştir:

"Zünnûn (Yûnus)'a gelince, o, öf keli bir halde geçip gitmişti. Bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı zannetmişti. Nihâyet karanlıklar içinde; "Senden başka hiç bir ilâh yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum!" diye niyaz etti." (el-Enbiyâ, 21/87).

Bu âyette Yûnus (a.s)'dan Zünnûn diye bahsedilmiştir. Zünnûn, balık sahibi demektir. Kur'ân'ın başka bir yerinde de, Yûnus (a.s) bu lâkapla anılmıştır:

"Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle. Balık sahibi (Yunus) gibi olma. Hani, o dertli dertli Rabbine niyaz etmişti" (el-Kalem, 68/4.

Hem bu âyette hem de yukarıdaki âyette Yûnus (a.s)'in sabretmemesine, Allah'ın emri olmadan milletini terk etmeye kalkışmasına işâret edilmiştir. Onun bu hali üzerine, Yüce Allah söyle buyurmuştu:

"O halde, peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret" (el-Ahkâf, 46/35).

Allah'ın müsaadesi olmadan Yûnus (a.s)'in ayrılmaya kalkışması, iyi netice vermemişti. Ninova'dan ayrılmak için bir gemiye binmişti. Geminin batmaya yüz tutması üzerine, hafiflemesi için yolculardan birinin suya atılması gerekti. Kimin suya atılacağını tespit için kur'a çekildi ve kur'a Yûnus (a.s)'a isâbet etti. Bu durum kur'ân'da söyle haber verilmiştir:

"Gemide onlarla karşılıklı Kur'a çektiler de yenilenlerden oldu" (es-Saffat, 37/141).

işin daha acısı, Yûnus (a.s) denize atıldıktan sonra bir balık onu yutmuştu. Yüce Allah Kur'ân'da onun bu durumunu söyle haber vermiştir:

"Yûnus, (Rabbinden izinsiz olarak kavminden ayrıldigi için) kendisi kötülüklerken, onu bir balık yuttu" (es-Saffat, 37/142).

Burada Yûnus (a.s) hatasını anlamış ve nefsini kınamaya başlamıştı. Balığın karnındaki karanlıklarda:

"Senden başka ilâh yoktur. Sen eksikliklerden uzaksın, yücesin. Ben zalimlerden oldum!" (el-Enbiyâ, 21/87) diye dua etmeye ve Allah'a yalvarmaya başladı. Bu şekilde imân ve inançla Allah'a sığınması neticesinde, Yüce Allah onu affetmişti (el-Maverdî, en-Nuketu ve'l-Uyûnu, Beyrut 1992, III, 465 vd). Yûnus (a.s)'in duasının kabul edildiği ve Allah tarafından bağışlandigi, Kur'ân'da şöyle dile getirilmiştir:

"Biz de onun duasını kabul ettik ve onu tasadan kurtardık. iste biz, insanları böyle kurtarırız" (el-Enbiyâ, 21/8.

"Eğer tesbih edenlerden olmasaydı, (insanların) yeniden diriltilecekleri güne kadar onun karnında kalırdı" (es-Saffat, 37/143, 144).

Gücü her şeye yeten Yüce Allah, balığın karnındaki Yûnus (a.s)'i öldürmedi. Bir süre sonra balık onu ağzı ile sahile bırakmıştı. Onun kurtuluş ve daha sonraki hali, Kur'ân'da şöyle haber verilmiştir:

"(Ama balığın karnında bizi andı, tesbih etti), biz de onu hasta bir halde agaçsız, boş bir yere attık ve üzerine (gölge yapması için) kabak türünden bir ağaç bitirdik" (es-Saffat, 37/145, 146).

Yûnus (a.s)'in Allah tarafından affedilmesi ve büyük bir tehlikeden kurtarılması, Kur'ân'ın başka bir yerinde dile getirilmiştir:

"Sen Rabb'inin hükmüne sabret, balık sahibi (Yûnus) gibi olma. Hani o, sıkıntıdan yutkunarak (Allah'a) seslenmişti. Eğer Rabb'inden ona bir nimet yetişmeseydi, yerilerek çıplak bir yere atılırdı. Fakat (böyle olmadı, Rabb'i onun duasını kabul etti de onu salihlerden kıldı" (el-Kalem, 68/8, 49, 50).

Yûnus (a.s)'i bu sıkıntılardan kurtaran Yüce Allah, onun milletine de neticede hidâyeti nasib etti. Onlar da sonunda Allah'a imân edip tevhid'e sarıldılar. Onların tevbe edip hakka dönüşlerini ifâde eden âyetin meâli şöyledir:

"inandılar, biz de onları bir süreye kadar geçindirdik" (es-Saffat, 37/14.

Yûnus (a.s)'in milletinin bu şekilde tevbe etmeleri, küfürden dönüp Allah'a inanmaları, Allah tarafindan övülmüş, methedilmiştir:

"Keşke (azabı gördükten sonra) inanıp da, inanması kendisine fayda veren bir memleket olsaydı! (Azabı gördükten sonra inanmak, hiç bir memlekete yarar sağlamamıştır). Yalnız Yûnus'un kavmi, (azab henüz inmeden önce) inanınca, dünya hayatında onlardan rezillik azabını kaldırmış ve onları bir süre daha yaşatmıştık" (Yûnus, 10/9.

Yûnus (a.s)'in faziletli bir İnsan olduğu, Yüce Allah tarafından şöyle haber verilmiştir:

"ismâil, el-Yesa', Yunus ve Lut'a da (yol gösterdik). Hepsi iyilerden idiler" (el-En'âm, 6/86).

Hz. Muhammed (s.a.v) de onu söyle övmüştür:

"Her kim ben Yûnus b. Mattâ'dan hayırlıyım derse, yalan söylemiştir" (Buhârî, Tefsiru süre 6, 4).

Yûnus (a.s) da, diğer peygamberler gibi, insanları küfrün şerrinden nehyetmiş ve Allah'a imân etmeye davet etmiştir. inanan insanlar için, onun hayatından alınacak çeşitli ibretler vardır.
Fadıl DURHAN
(şimdiye kadar 400 posta)
25.02.2009 19:22 (UTC)[alıntı yap]

H Z . ZEKERİYYA A.S.




Kur'ân'da adı gelen peygamberlerden biri. Soyu Dâvud (a.s)'a dayanmaktadır. Kur'ân'da anılan duâlarından (Meryem, 16/6) anlaşıldığına göre, soyu daha sonra Yâkub (a.s)'a varmaktadır (el-Kurtubî, Ahkâmu'l-Kur'ân, Kahire 1967, XI, 82; er-Razî, Mefâtihu'l-Gayb, Mısır 1937, V, 769).

Zekeriyya (a.s) İsrâiloğullarının peygamberi olduğu gibi, aynı zamanda onların bilgini, reisi ve müşaviri yani danışmanı idi (es-Sa'l-ebî, el-Arais, 1951, 372).

Onun hakkında çeşitli âyet ve hadisler vardır. Ebû Hureyre'nin naklettiğine göre, Hz. Muhammed (s.a.s);" "Zekeriyya (a.s) marangoz idi"(Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, Mısır, 1954, II, 405) diyerek O'nun elinin emeği ile geçinen bir sanat ehli olduğunu haber vermiştir.

Zekeriyya (a.s)'ın hanımı İsa (a.s)'ın annesi Meryem'in teyzesi İşâ idi. Zekeriyya (a.s) da, Meryem'e bakmakla meşgul oluyordu. O'na Beyt-i Makdis'te bir yer yapmıştı. O'nun odasına her girdiğinde, yanında kış mevsiminde yaz meyvesini ve yaz mevsiminde de kış meyvesini buluyordu. Zekeriyya (a.s), "Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?" diye sorunca, Meryem, "Allah tarafındandır." diye cevap veriyordu (el-Kurtubî, Ahkâmu'/-Kur'ân, IV, 69 vd).

Zekeriyya (a.s) Hz. Meryem'in yanında böyle yaz mevsiminde kış meyvesini ve kış mevsiminde de yaz meyvesini görünce, Meryem'e bu nimetleri veren, buna gücü yeten yüce Allah, eşimin yaşı geldiği halde, bize hayırlı bir evlat verebilir şeklinde düşündü ve hayırlı bir evladın olması için Allah'a gizlice şöyle dua etti:

"Rabbim! Gerçekten kemiklerim zayıfladı, saçlarım ağardı, Rabbim!.Sana yalvarmaktan dolayı herhangi bir şeyden mahrum kalmadım. Doğrusu, benden sonra yerime geçecek yakınlarımın iyi hareket etmeyeceklerinden korkuyorum. Karım da kısırdır. Katından bana bir oğul bağışla ki, bana ve Yâkub oğullarına mirasçı olsun! Rabbim! O'nun, senin rızanı kazanmasını da sağla!" (Meryem,19/4,5,6)

"Ya Rabbi! Bana kendi katından temiz bir soy bahşet!" (Âlu İmrân, 3/3

"Rabbim! Beni tek başıma bırakma! Sen varislerin en hayırlısısın" (el-Enbiyâ, 21/89).

Gücü her şeye yeten Yüce Allah, Zekeriyya (a.s)'ın duâsını kabul etti ve O'na bir erkek evlad vereceğini müjdeledi:

"Ey Zekeriyya! Sana Yahya isminde bir oğlanı müjdeliyoruz. Bu adı daha önce kimseye vermemiştik" (Meryem, 19/7).

"Mihrabda namaz kılmaya durduğu sırada, hemen melekler ona şöyle seslendi: "Haberin olsun! Allah sana Yahya adlı çocuğu müjdeliyor. O, Allah'tan gelen bir kelimeyi (İsâ'yı tasdik edecek, milletinin efendisi olacak, nefsine hakim bulunacak ve salihlerden bir peygamber olacaktır" (Âlu İmrân, 3/39).

Zekeriyya (a.s), Allah'ın verdiği bu müjdeye şaştı, hayret etti. Çünkü kendisi de hanımı da hayli yaşlı idiler. "Rabbim! Karım kısır, ben de son derece kocamışken nasıl oğlum olabilir?" (Meryem, 19/ diyerek, bu ilginç müjde karşısında hayretini dile getirdi.

Yüce Allah ona şöyle cevap verdi:

"Rabbin böyle buyurdu. Çünkü bu bana kolaydır. Nitekim sen yokken, daha önce seni yaratmıştım" (Meryem, 19/9).

Kur'ân'ın başka bir yerinde bu durum şöyle haber verilmiştir:

"Zekeriyya'nın duasını kabul edip kendisine Yahya yı bahşetmiş, eşini de doğum yapacak hale getirmiştik. Doğrusu onlar iyi işlerde yarışıyorlar, korkarak ve umarak bize yalvarıyorlardı. Bize karşı gönülden saygı duyuyorlardı" (el-Enbiya, 21/90).

Yüce Allah'ın bu güzel müjdesine son derece sevinen Zekeriyya (a.s)

"Rabbim! Öyle ise bana bir alamet var, dedi" (Meryem, 19/10). Allah ona şu cevabı verdi:

"Alâmetin; üç gün, işaretten başka şekilde insanlarla konuşmamandır. Rabbını çok an, akşam sabah hamdet!" (Âlu İmrân, 3/41).

Gün oldu, Zekeriyya (a.s)'ın nutku tutuldu. Mihrabdan çıktı ve milletine: "Sabah-akşam Allah'ı tesbih edin! diye işârette bulundu" (Meryem, 19/11).

Zamanı gelince, Zekeriyya (a.s)'ın oğlu Yahya (a.s) dünyaya geldi.

Yukarıda görüldüğü gibi, Zekeriyya (a.s) ile ilgili olarak zikredilen âyetlerin çoğu, dua mahiyetindedir. O, çok dua eden, Allah'ın emir ve yasaklarına riayet ederek tam bir teslimiyet içinde yaşayan Yüce bir peygamberdi. Allah: "Zekeriyyâ, Yahyâ, İsa ve İlyas'a da (yol göstermiştik). Hepsi iyilerden (idi)ler" (el-En'âm, 6/85) diyerek onu şahit peygamberlerle birlikte anmıştır.

Zekeriyya (a.s) bu şekilde ömrünü ibâdetle geçirdi. Daima insanları Yüce Allah'a inanmaya ve O'nun yolunda yürümeye cağırdı. fakat azmış olan, küfre dalan ve önünü görmeyecek kadar gözü dönenler, onu şehid ettiler (Taberî, et-Tarih, Mısır 1326, II, 16; Ahmet Cevdet Paşa, Kısus-r Enbiyâ, İstanbul 1966, I, 41).



Bütün konular: 58
Bütün postalar: 548
Bütün kullanıcılar: 95
Şu anda Online olan (kayıtlı) kullanıcılar: Hiçkimse crying smiley
 
  Bugün 13 ziyaretçi (102 klik) kişi burdaydı!